Sayfa İçeriği: Peyami Safa Sözleri, Peyami Safa Anlamlı Sözleri, En Güzel Peyami Safa Sözleri, Kısa Peyami Safa Sözleri, Peyami Safa İz Bırakan Sözleri, Peyami Safa Kimdir
Türk yazar ve gazeteci olan Peyami Safa tarafından söylenmiş hayata anlam katan en güzel sözlerini siz değerli takipçilerimiz için bir araya toparladık.
Peyami Safa Sözlerini Facebook, İnstagram, Whatsapp ve Twitter, gibi sosyal platformlarda paylaşabilirsiniz.
Peyami Safa (2 Nisan 1899 – 15 Haziran 1961), Türk yazar ve gazeteci. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Matmazel Noraliya’nın Koltuğu ve Yalnızız gibi psikolojik türdeki eserleriyle Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında ön plana çıktı. Yaşamı ve fikrî hayatındaki değişimlerini eserlerine de yansıttı. Server Bedi takma adıyla birçok roman kaleme aldı. Cingöz Recai tiplemesini Fransız yazar Maurice Leblanc’ın Arsen Lüpen karakterinden esinlenerek yarattı. Aynı zamanda çeşitli kurumlarda gazetecilik mesleğini sürdürdü ve ağabeyi İlhami Safa ile birlikte Kültür Haftası gibi çeşitli dergiler çıkardı.
Peyami Safa’nın ismini şair Tevfik Fikret koydu. Küçük yaşlarda babasını kaybedince annesi ve ağabeyi ile zor şartlar altında yaşadı. Sağ kolunda kemik veremi hastalığı baş gösterdi. O yıllardaki psikolojisini otobiyografik romanı Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nda işledi. İlk edebi ürünlerini Vefa İdadisi’ndeki öğrenimi sırasında verdi. Kısa bir süre öğretmenlik yaptı. “Asrın Hikâyeleri” başlığı altında yayımladığı hikâyeleri ilgi gördü ve teşvik edici tepkiler aldı. Dönemin önemli edebiyatçılarıyla kalem kavgalarına girdi. Yaşamında pozitivist, materyalist, mistik, milliyetçi, muhafazakâr, antikomünist ve korporatist tutumlar sergileyerek çeşitli değişimler yaşadı. Fransızca bilmesiyle Batı kültür ve yeniliklerini yakından takip etti. İlk dönemlerinde Maupassant ve Rousseau gibi isimlerden tercümeler yaptı. Sonraki eserlerinde mekân olarak hep İstanbul’u seçti. Doğu ile Batı’nın sentez ve tahlilinden hiçbir zaman vazgeçmedi. Cumhuriyet ve Milliyet gibi gazetelerde eleştirel üslupla yazılar yayımladı. Nâzım Hikmet ve Necip Fazıl Kısakürek ile olan iyi ilişkileri zamanla kalem kavgalarına dönüştü. İlk başta Cumhuriyet Halk Partisi’ne, sonrasında Demokrat Parti’ye yakınlaştı.
Küçük yaşta başladığı yazın hayatını ölümüne kadar sürdürdü. Ağırlıklı olarak milliyetçi ve muhafazakâr bir tutum içinde oldu. Fatih-Harbiye ve Dokuzuncu Hariciye Koğuşu adlı eserleri Türkiye’de Millî Eğitim Bakanlığı tarafından ortaöğretim öğrencilerine tavsiye edilen 100 temel eser listesinde yer aldı. Eserleri çeşitli dönemlerde sinemaya ve dizilere uyarlandı.
Kitap okumak bir sanattır; belki de yazmak kadar güç bir sanat.
Şair zekasıyla değil ruhuyla düşünür. Zeka onu tekniğe kavuşturan vasıtadır.
Kadir gecesi bir değerlendiriş gecesi, bir karar gecesi ve bir hüküm gecesidir.
Bir kahkaha atmalısın oğlum. Bir kahkahanın halletmediği hiçbir mesele yoktur.
Her aşık ve her şair ebediyen şüphe edecektir, çünkü zeka için inanmak ölümdür.
Kalbin tüm meseleleri yalnız kalpte halledilir. Çünkü bir hissin hakkından ancak başka bir his gelir.
En basit adamın hayatı bile, başka bir adam için namütenahi, karışık, içinden çıkılmaz bir esrar yığınıdır.
Benim ki bütün âmalim sendedir, ey avâlimin vahdaniyeti, ey vahdaniyetlerin sultanı, beni bensiz bırak, sensiz bırakma.
Zaman yürümüyor, dakikalar korkunç bir sıkıntı içinde uzuyorlar, hatta dağılıyor, birikmiyor, toplanmıyor ve bir çeyrek saat olamıyorlar.’
Belki bütün sevgililer birer bahanedirler, dedi, ruhumuzun çalkalanmasına bahane. İçinde ne varsa onu dışarıya doğru savururlar.
Zaman yürümüyor, dakikalar korkunç bir sıkıntı içinde uzuyorlar, hatta dağılıyor, birikmiyor, toplanmıyor ve bir çeyrek saat olamıyorlar.
Bir Milleti Yok Etmek isterseniz askeri istilaya lüzum yoktur. Tarihini unutturmak ,dilini bozmak, dininden soğutmak ve dolayısıyla manevi değerlerini ahlakını yozlaştırmak kâfidir.
Vaktim çok kıymetlidir.
İyiler kaybetmez, kaybedilir.
Hayat, nasıl görürseniz odur.
Her işimiz acayip, nefret ediyorum.
Birbirimize açıldıkça kapanıyorduk.
Karanlık bu mahallelere erken basar.
Ümitsiz bir aşkın panzehiri nefrettir.
Yalan bana suçların en ağırı gibi geliyor.
Yalnızım, evet, herkes yalnızdır, yalnızız.
Hayranlık, mağlup olmuş bir kıskançlıktır.
Maneviyat daima daha âlidir, vücut sefildir.
Herkes yalandan nefret eder ve yalan söyler…
İnsan, dünyanın en geç olgunlaşan meyvesidir.
Artık, kelimelerle hiçbir şey düşünmüyordu.
Para mara… boş lâf! Saadet başka şey, dediler.
Aptallar bazen akıllılardan daha tehlikelidirler.
Hiç kimseye yüzde yüz söz vermek âdetim değil.
Ahlaksızlık ne kolay mazeret bulur. Bahane mi yok?
Mutlu ol, çünkü kimse senin üzgün olmanı umursamıyor.
Unutmak için en iyi çare unutmaya çalışmak değil, çalışmamaktır…
Büyük bir hastalık geçirmeyenler, her şeyi anladıklarını iddia edemezler.
Dünyanın bütün tavanlarına lanet olsun. Arka üstü yatmaktan usandım.
Aldanmak aptallık değildir. Aldanmayacağını sanmak aptallıktır.”
Bir tek cevabı saatlerce sürebilecek sorular soruyorlardı; hiçbirine cevap veremiyordum.
Sanki her insanın içinde en aşağı iki kişi vardır ve bunlar birbirinin taban tabana zıddıdır.
Yaşlanarak Değil Yaşayarak Tecrübe Kazanılır Zaman İnsanları Değil Armutları olgunlaştırır.
Bu dünyada en bahtiyar ve zeki kadınları kimlerdir, bilir misiniz? Hiç bir sırrı olmayanlardır!
Ve bir yalan söylendiği zaman insanların değil, eşyanın bile buna nasıl tahammül ettiğine şaşarım.
Bekârları çoğalan cemiyet, gizli bir anarşi geçiriyordur. Ya büyük bir inkılâba, ya inhitata gidecektir.
Zavallı adamcağız günde otuz beş kere karısını düşünür, haftada iki defa onun gülümsediğini görmez.
Aptallar bütün hayatları boyunca akıllı kişilerle gezseler bile gerçekleri öğrenemezler. Hiç, kaşık çorbanın lezzetini alabilir mi?
Yalana her şey isyan etmelidir. Eşya bile: Damlardan kiremitler uçmalıdır, camlar kırılmalıdır hatta yıldızlar düşüp gökyüzünde bin parçaya ayrılmalıdır.
İstikbale hükmetmeğe kalkmıyalım. Yarın madem ki doğmamıştır, yoktur. Hiç üzerinde bütün tahminlerimizin kıymeti de hiçtir.
Kaderinin şoförü sensin. Emin ol. Onu dram istikametinde sürme. Biraz gül, yahu! Değmez vallahi bu dünya.
Ölüm bir eve girince sağ kalanları da biraz öldürüyor…
İyi, dürüst ve doğru olanlar kaybetmez… Kaybedilirler…
Bir insanın her fenalığa muktedir olabileceği yerde cemiyet iflâs etmiştir.
Mide kainatın merkezidir; beyinden ziyade o düşünüyor ve bizi idare ediyor.
Aşk aleyhinde bin şey söylenir, fakat insanlar gene sevmeye devam ederler.
Ne büyük bir arzu ile istediği şeylerden ne küçük sebeplerle nefret ettiğini düşündü.
İnsanın öyle dostları olmalı ki bir hafta görmezse onların sohbetlerine acıkmalı insan.
Kendi kendini aldatmak, başkalarını kanıdırmak kadar basit değildir ve insan kendi içindeki adaletten ürkmeye başlar.
Fikirlerinin adiliğini bir ibarenin alaca renklerinde ve sun’î karanlığında gizlenmek isteyenleri muhtaç oldukları bu hileden mahrum etmek kolay değildir.
Ben sana diyorum ki, bana karşı doğru ol. Herkes yalandan nefret eder ve yalan söyler, ben herkesten fazla nefret ediyorum ve herkesten az yalan söylüyorum.
Aşkta haysiyet veya zillet aramayalım. Her ihtiras gibi, aşk da insanı en büyük irtifadan en derin uçuruma atar. Bu yükseliş ve alçalıştaki başdönmesinin adı aşktır.
Başkalarının karısına kız kardeş gözüyle, başkasının servetine bir yığın toprak gözüyle ve bütün yaratıklara kendi canını taşıyorlarmış gibi bakan kimse gerçekten akıllı bir kişidir.
Her sıkıntı bir isyan hazırlığıdır. Ruhta başlayan bu hazırlık vücudun hastalanması şeklinde organik bir isyana çevrilir.
En çok düşündüğümüz kelimeyi en az kullanmaya bizi mecbur eden gururumuzu aldatmak için, sevmek fiiline sözden başka ifade şekilleri ararız.
Aşıklara haber vermek isterim.Kalbin bütün meseleleri yalnız kalbde halledilir.Çünkü bir hissin hakkından ancak başka bir his gelir.Ümitsiz bir aşkın panzehiri nefrettir.
Bak şu gül bile yalan söylüyor. Öyle taze bir duruşu var ki, manası: “Ben solmayacağım, ben ebediyim’den başka bir şey değil. Yarına kadar solacak halbuki. Yalan söylüyor.
Bizim… bizim memlekette anlayan bir kadın olmak felâkettir.
İnsanın içi rahat olmazsa hayatın zevki yoktur.
Suçlamak, anlamaktan daha kolaydır. Anlarsan, değişmen gerekir..
Belki de canımızı sıkacak bir şey olmadığı için canımız sıkılıyor.
Düşün ki her an ben değişiyorum, her an sen değişiyorsun, buna rağmen birbirimizi nasıl tanıyabiliyoruz?
Uyuyamadım, ağrılarım arttı, fakat ruhi azabıma nispetle çok asil, sade ve saf olan et ıstırabımı o gece sevdim.
Alakalarımızın yüz bin şekline isim bulamıyoruz ‘sevmek’ deyip çıkıyoruz. Onun için ne kadar suistimale uğruyor bu kelime.
Şair, ruhu filozof, ifadesi şiir adamdır. Bu şiir felsefeden bahsetmeğe mezun olmaksızın onun varlığı ve topluluğu kavrayış örgüsünü taşır
Hayattan aldığımız her zevki ona muadil bir ıstırapla ödediğimizi bildiğimiz için hiçbir şeyden yüzde yüz felaketten korkmuyordum. Bunun ikisi de imkansızdır.
Ben’in Allah’ta yok olmaya koşması azizleri, insanlıkta yok olmaya koşması dahileri, millette yok olmaya koşması kahramanları yaratmıştır.
Kıskançlık, ifrata varmazsa faydalıdır, yaşama hevesimizi çoğaltır ve rakiplerimiz dostlarımızdan fazla işe yararlar. Onları iyi seçmek lazımdır. Ben zeki bir düşmanı, ahmak bir dosta tercih ederim.
Doğu ile Batı arasındaki mücadele, bir insanın kendi nefsiyle mücadelesine benzer. Bunların sentezi, insanın var olmak için muhtaç olduğu vahdetin ifadesidir. İnsan, bütünlüğünü ve tamlığını ancak bu sentezde bulabilir.
Bir yazı bizde ancak kendi malımız olan fikirler doğurmak şartıyla faydalıdır. Yazıyla okuyucunun zekası arasındaki çiftleşmeden hiçbir fikir doğmazsa, o mütalaa tamamiyle akimdir. Faydadan ziyade zarar verir, çünkü beynin yükünü çoğaltır.
Bence kitap demek bir defa okunmak için yazılan şey değildir. Bazı tanıdıklarım haftada üç dört tane okuyorlar. Onlara hayret ediyorum. Kitap. Nasıl diyeyim… İçinde yaşadığımız ev gibi olmalı, vatan gibi olmalı, ona alışmalıyız, bağlanmalıyız, köşesini bucağını gayet iyi tanımalıyız, her noktasına hatıralarımız karışmalı.
Kırkını geçmiş insanların tecrübelerine sahip olduğuma inanıyordum, fakat hâlâ Nüzhet’e âşık olduğumu kendime itiraf edemeyecek kadar çocuktum.
Güzelleşmek için yalan elbiseleri arıyoruz ve çıplak hakikati örtmeğe, gizlemeye çalışıyoruz; hatta kefen bile cesedimizin çirkinliğini gizlemek için beyaz bir yalandır, değil mi?
Bilgi kültürün hammaddesidir. Lâzımdır, fakat kâfi değildir. Bilginin kültür haline gelebilmesi için, zekânın endüstrisinde mamul madde, yani fikir haline gelebilmesi gerekir.
Görülecek, işitilecek, tadılacak, okunacak, yazılacak, yapılacak o kadar çok şey birikiyor ki, bundan sonra hayatımın bütün bunlara yetişmeyeceğinden korkuyorum.
Konağı yıktık. Fakat onun sağlam kalmış malzemesinden yeni bir binada nasıl faydalanacağımızı bilmediğimiz için, onun yerine bir apartman çıkamadık. Osmanlı kültürünün harabeleri önünde, şaşkın, birbirimize bakıyoruz. İçinde boğulduğumuz kültür buhranının sebebi budur. İnkılabın çaçaron ve demagoglara değil, yüksek mimarlarına ihtiyacımız vardır.
Bütün büyük kadın meseleleri, bizi içine almak için, mukavemetimizin en az olduğu günleri beklerler. O anlarda ruhumuzun topuzları gevşeyen kapıları en hafif rüzgârla açılır ve içeriye, bir gün her şeyimiz olmaya namzet kadın giriverir.
Kimi adam vardır ki sabahtan akşama kadar oturur ve düşünür. Kimi adam da vardır ki sabahtan akşama kadar ayak üstü çalışır fakat yaptığı iş dört tuğlayı üst üste koymaktan ibarettir. Evvelki insan tenbel görünür velakin çalışkandır, diğer insan çalışkan görünür velakin yaptığı iş sudandır.
Kitap. Nasıl diyeyim… İçinde yaşadığımız ev gibi olmalı, vatan gibi olmalı, ona alışmalıyız, bağlanmalıyız, köşesini bucağını gayet iyi tanımalıyız, her noktasına hatıralarımız karışmalı. Değil mi?
Bazen etrafımızda o kadar esrarlı bir hâdise olur ki ince teferuatına kadar bunu sezeriz, fakat hiçbir şey idrak etmeyiz; ruhumuzun içinde ikinci bir ruh her şeyi anlar, fakat bize anlatmaz, böyle korkunç işaretlerle bizi muammanın derinliklerine atar ve boğar.
Hakikati seviniz, o da sizi sever. Hakikati arayınız, o da sizi arar ve üstüne yalan Çin setleri gibi kalın duvarlar örsün, altında kalan hakikat bir ince iniltiyle, bir hafif rüzgar dalgasıyla, herhangi bir küçük işaretle mevcudiyetini bildirir: “Buradayım!” der.
Bir yalan söylendiği zaman insanların değil, eşyanın bile buna nasıl tahammül ettiğine şaşıyordum. Yalana her şey isyan etmelidir. Eşya bile: Damlardan kiremitler uçmalıdır, ağaçlar köklerinden sökülüp havada bir saniye içinde toz duman olmalıdır, camlar kırılmalıdır, hatta yıldızlar bile düşüp gökyüzünde bin parçaya ayrılmalıdır filan…
Memlekette herkes fazileti saadetin zıttı sandığı için ya namuslu kalmaya karar vererek bir köşeye çekilip oturuyor, miskin faidesiz, çekingen yaşıyor; yahut namussuzluğu kabul ederek bir taraftan halka faideli olmaya çalışıyor, öte yandan çalıp çırpıyor. Yani hizmetle denaati telif ediyor. Birçok faal hükümet adamlarının ahlaksızlığı bundandır.
Hoşlandığımız eserleri mutlaka tekrar okumalıyız. Çünkü ikinci, hatta üçüncü okuyuşumuzda evvelce dikkat etmediğimiz güzellikler buluruz. Kitap bir şehir gibidir. Onu anlamak için turistler gibi içinden otomobille geçmek, hatta sokaklarından bir defa ağır ağır yürüyerek geçmek elvermez… Dikkate layık yerlerde tekrar tekrar dolaşmak, şehrin içinde bir müddet yaşamak lazımdır.
Bir önceki yazımız olan Cemil Meriç Sözleri başlıklı makalemizde Cemil Meriç, Cemil Meriç kimdirİ ve Cemil Meriç sözleri hakkında bilgiler verilmektedir.
Yayınlanma Tarihi: 23 Eylül 2020
Kategori: Ünlü Sözler
Görüntüleme: 4467 Defa
Etiketler: En güzel Peyami Safa sözleri Peyami Safa Peyami Safa kimdir Peyami Safa sözleri